19 Şubat 2013 Salı

YAŞAMIN TÜM ÇEŞİTLİLİĞİ - İLERLEME MİTOSU, STEPHEN JAY GOULD





Tür: Bilim
Yayına Hazırlayan: Murat Gülsaçan
Çeviri: Rahmi Öğdül
Sayfa Sayısı: 320
Yayınevi: versus

Şimdiye kadar evrim üzerine okuduğum kitap ve makalelerde, genel evrimsel işleyiş mekanizmalarına dair bilgiler edinmiştim. Örneğin türleşmenin ya da evrimin temel yasalarından olan doğal seçilimin nasıl işlediğini biliyordum. Dolayısıyla evrim gerçeğinin nasıl işlediğine dair de okuduklarım doğrultusunda çok fazla boşluğa yer vermeyecek şekilde –öyle sanıyordum- sistematik bir görüşe sahiptim; ta ki bu kitabı okuyana kadar.

Burada bir itiraf: “Yeraltından Notlar”a dair karalarken “görünenin insanları tatmin etmesi” üzerine veryansın etmiştim. Kendi kazdığım kuyuya düştüğümün farkındayım! Daha önce evrimin nasıl işlediğine –tüm detaylarıyla bilmesem bile- dair şüphe duymamıştım, dolayısıyla “görünen” beni gerçekten tatmin etmişti. Tabii orada kastettiğim örneğin evrim gibi bir gerçek ortada çok net bir şekilde dururken, bu gerçeğe ulaşma imkânına sahip insanların yine de var olan “geleneksel” basmakalıp görüşlerine dair şüphe duymaması ya da şüphe duysa da bunun üzerine gitmekten korkması üzerineydi. Dolayısıyla ana eğilimler üzerine bir genelleme yapmaya çalışmıştım, lakin kıvırmaya da lüzum yok; yaptığım genellemenin bir ana eğilim içerisindeki teknik başlıklar ya da meşakkatli meseleler için de geçerli olduğunu ve bu konuda yanıldığımı söylemeliyim. Şimdi rahatladım devam ediyorum.

Evrimin basitten karmaşığa doğru bir ilerleme şeklinde tanımlanan genel görüşü (ben de bu şekilde bir “ilerleme” olarak düşünüyordum) tam anlamıyla bir bozguna uğratıyor yazar. Bunu öncelikle kitabın başarılı kurgusu ile gerçekleştiriyor. İlk başta ukala gelen üslup ise yerini ilerleyen bölümlerdeki muazzam anlatım sayesinde saygıya bırakıyor. Dört bölümden oluşan kitapta yazar, ilk bölümde hedefe “şeyleri” insan merkezli yorumlama dürtümüzü yerleştiriyor. Bir zamanlar dünyanın evrenin merkezi olduğunu ve diğer gezegenlerin dünyanın etrafında döndüğünü reddedilemez bir gerçek olarak algılamamız gibi, bu konuda da benzer bir yaklaşım içerisinde olduğumuzu gösteriyor.

Dünyanın evrenin merkezi olduğu görüşünü basitçe bir gözlem üzerine yapılmış masum bir değerlendirme olarak ele alamayız bence, belki ilk başta öyle olabilir ancak bu görüş dinselliğin de eklenmesiyle aksi iddia edilemeyen bir dogma haline getirildi. Burada insan merkezli yaklaşımın, her şeyin insanlar için yaratıldığı (ve bilimi de sarmalayan; o dönem bilim ve din iç içe) genel yaklaşımına yedirilmişti, dolayısıyla bu görüşü yıkmak aynı zamanda insan merkezli görüşü de yıkmak anlamına geliyordu. Tabii kısmen. Hala bu yaklaşımdan çeşitli nedenlerle kurtulamadığımızı gösteriyor bu bölümde yazar, evrimi kabul etmiş insanlarda bile! Örnek olarak şimdiye kadar evrimi anlatmak için kullanılan resimlerde hep “aşağıdan”, basitlikten başlayıp ara aşamaları mümkün olduğu kadar çabuk geçip sonuçta ve en ileride insana ulaşılmasını gösteriyor.  

Yazar bu soruyla devam ediyor: Evrim basitten karmaşığa doğru bir ilerleme midir? “…Bu çarpıtma bir safsataya dayanıyor: evrimin belirleyici ve temel bir sonuca doğru ilerleyen temel bir eğilim ya da itme kuvveti içerdiğine yaşam tarihinin tüm diğerlerinin üzerinde ve onu özetleyen bir özelliği olduğuna dair bir safsata.” Diye yanıtlıyor. İnsan evrim çalılığında sadece küçük bir dal ve son dilimde büyümüş bir daldır diyor. Darwin’in devriminin bu insan merkezli görüşle sekteye uğratıldığını ve ancak bundan kurtulmakla tamamlanabileceğini söylüyor. “…Darwin’in devrimi; ancak küstahlığımızı kesin olarak başımızdan attığımız ve yaşamın tahmin edilemez yönsüzlüğünü evrimin açık içerimleri olarak kabul ettiğimizde tamamlanacaktır.” Ve devam ediyor: “Şayet tohumdan itibaren yeniden yetiştirilmesi mümkün olsa aynı dal grubunu asla üretmeyecek muazzam bir yaşam ağacında, Homo Sapiens’in daha dün ortaya çıkmış minik bir filiz olduğunu kabul ettiğimiz taktirde, yani Darwinci topolojiyi ciddiyetle ele alırsak bu devrim tamamlanacaktır.” Bu görüş insan aklını küçümseyen ya da küçülten bir durum değildir kanımca. Birincisi bu durum bizden bağımsız olarak gerçektir. İkincisi ise bu gerçeği kabul etmemek aslında insan aklını küçültmek ve sınırlamak anlamına gelir.

İkinci bölüm bu ilk bölümde ifade edilen genel yaklaşımı çürütmeye yönelik bir hazırlık bölümü niteliğinde. Bu bölümde iki örnek üzerinden, genel bir sistemde ya da bir varyasyonda uç örneklere odaklanarak sistemin bütününe dair çıkarımlar yapma hastalığına değiniyor. Bu kısa bölüm “evrim neden bir ilerleme olarak tanımlanamaz”ın ispatlanacağı diğer iki bölüm için ön örnekler şeklinde düşünülebilir.

Üçüncü bölümde yazar argümanının bamtelini başka bir örnek üzerinden (zamanla beysboldaki 0,400 ortalama sopa sallama becerisindeki azalma) veriyor ve olayı kavratıyor. Diğer bölümde ise bu yaklaşımla anlatmak istediğini toparlıyor ve sonuca varıyor. Üçüncü bölüm kitapta en keyif aldığım ve şaşırdığım kısım oldu, bu uzun bölümde yazar meseleyi tüm yönleriyle ele alıyor ve istatistik yardımıyla kanıtlayarak olaya noktayı koyuyor. Dolayısıyla ilk bölümde haksız bile olabileceği tespitlerini boşluğa yer bırakmayacak şekilde ikna etmenin de ötesinde bilimsel olarak ispat ediyor. Yapılan yanlışın varyasyonun ele alınışında olduğunu adım adım gösteriyor.

Son bölümde ilginç bir ayrıntıya da yer veriyor yazar; aslında “evrim” olarak tanımladığımız ve kullandığımız sözcüğü Darwin’in benimsemediğini, ilk başta tepki gösterdiğini belirtiyor. Türlerin Kökeni’nin ilk baskısında evrim sözcüğü yer almıyor ve bunun yerine “değişikliklerle türeyiş”i kullanıyor Darwin. Herbert Spencer İngilizce konuşma dilinde ilerleme anlamına gelen “evrim”i kullanıyor, bu tanımlamanın rağbet görmesiyle Darwin de kabul etmek durumunda kalıyor. Darwin kuramında tahmin edilebilir bir değişimden bahsetmediği ve dolayısıyla bir ilerleme anlatmaya çalışmadığı için ilk başta tepki gösterdiği bu sözcüğe, Türlerin Kökeni’nin son bölümünde açık kapı bırakıyor:

“Doğal seçilim sadece her varlığın yararı lehine ve bu yarar sayesinde iş görür, doğuştan gelen bedensel ve zihinsel yeteneklerin hepsi mükemmelliğe doğru ilerlemeye eğilim gösterecektir.”

Yazar soruyor; Doğal seçilimin eski bir ilerleme dogmasını yıktığını şevkle ilan ettikten sonra Darwin, nasıl oldu da böyle bir cümle yazabildi?

“Darwin’in görüşlerin çözümü mümkün olmayan tutarsızlıklar taşıdığına inanıyorum. Entelektüel radikal olan Darwin, kendi kuramının neleri gerektirdiğini ve neler içerdiğini biliyordu; ne var ki sosyal muhafazakâr olan Darwin, böylesine bağlılık hissettiği ve içinde rahat şekilde yaşadığı (tarihin kilit bir anında) bir kültürün belirleyici ilkesini yıkamazdı” diye yanıtlıyor ardından yazar. Son olarak bu meseleye dair şöyle ekliyor ve bitiriyor: “Darwin’in psikolojisinin derinliklerini kavradığımı iddia etmiyorum. Ama ilerleme üzerine bu yeterince ikna edici olmayan ve zorlama argümanın, kişiliğinin iki farklı veçhesi arasındaki, entelektüel radikalizmi ve kültürel muhafazakârlığı arasındaki çatışmadan kaynaklandığını hissediyorum. Sevdiği ve kendisini ödüllendirmiş olan toplum, ilerlemeyi kendi düsturu ve tanımı olarak saygın bir yere yerleştirmişti.”

Son kısmın, önceki çok başarılı bölüm ile birlikte temel yaklaşımın kavratılarak, bir toparlama bölümüne dönüştüğünü belirtmiştim. Yazar bazı soruları yineliyor ve onlara yanıtlar üretiyor bu bölümde: “Yaklaşık 3,5 milyar yaşındaki kayalardan elde edilen yaşama dair ilk fosil kayıt, sadece jeolojik kayıt halinde korunabilen en basit formlar olan bakterilerden oluşmakta. Oysa artık meşe ağaçlarına, peygamberdevelerine, suaygırlarına ve insanlara sahibiz. Peki, böylesi bir tarihin ilerleme sergilediği nasıl inkâr edilebilir ki?”

“Ama ne yazık ki her büyük kesinlik ardından kuşkuyu doğurur. …kafa karışıklığını gidermek için tüm meseleyi esaslı bir şekilde yeniden kavramlaştırmamız gerekiyor. …Bunu da 0,400 ortalama paradoksunun çözümüne ulaştığımız yöntemle, bu kitabın konusunu oluşturan aynı yöntemle yapabiliriz: bir değişimin tarihine, bir yere hareket eden bir ‘şey’den ziyade tüm bir sistemdeki (Yaşamın Tüm çeşitliliğinde) varyasyon artışı ya da küçülmesi olarak bakmak”

“Yaşamın sonsuz çeşitlenmesinde içinden ‘ortalama karmaşıklık’ veya ‘en karmaşık yaratık’ gibi temel bir ölçüyü çekip çıkarıyoruz ve ardından bu varlığın zaman içerisindeki varsayılan artışını izliyoruz. Bu artış eğilimini ‘ilerleme’ olarak etiketliyor ve böylesi bir ilerlemenin tüm evrimsel sürecin belirleyici itme kuvveti olması görüşüne takılıp kalıyoruz.”

Okurken bir sürü not aldığım bu kitabın alıntısı da bol oldu. Çok uzattık, son övgüleri de yapıp bitiriyorum. Açıkçası iyi ki okumuşum kategorisine yerleştirdiğim bu kitabı konuyla ilgilenenlerin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Bir de istatistik okuyanlara tavsiyemdir, yardımcı ders kitabı niteliğinde gerçekten. Çok beğendim, bu kadar. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder