Tür: Roman
Çevirmen: Eren Yücesan Cendey
Sayfa Sayısı: 249
Öylece başladığın bir
kitabın akşamında
Sadece arkasını okuyarak pek önemsemeden aldığın romanlardan
bir tanesi; öylece başlıyorsun okumaya.
“Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin.
Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içerisinde yok oluversin.”
Cezbedici giriş aklındaki soru işaretlerini ortadan kaldırıp
romana odaklanmanı sağlıyor.
“En rahat edeceğin konumu al: otur, uzan, kıvrıl, yat.
Koltukta, divanda, sandalyede, şezlongda, pufta. Bir hamağın varsa, hamakta. Ve
elbette yatakta ya da yorganın altında.”
İyice girdin romana. Duruşunu düzelttin, daha rahat olup
olmadığını birkaç kez kontrol ettin. Derken elindeki kitabı bir kitapçıdan
çetrefilli yolları aşarak alan romandaki okuyucuyla özdeşleştiğini fark ettin.
Sonuçta ilk sayfayı birlikte çevirdiniz ve roman bir tren istasyonunda başladı
[sen].
İşte bu noktada bir miktar içim sıkılmaya başladı. Oldum
olası bu etkileşimli anlatımlardan gerilmişimdir [ben]. Tıpkı ders anlatan
hocanın hiç kimsenin beklemediği bir anda parmağıyla aniden işaret ederek
“evladım sen söyle” demesinin ardından, o parmağın gösterdiği yöndeki sıranın
yakın çevresindeki tüm öğrencilerin “ben mi” gerilimini yaşaması gibi romanın
içindeki okurla sen, yani ben gerçek okurun kesişmesi bir gerilim kaynağıdır
[sen ve ben]. Ayrıca bu ilk şokun ardından ikinci talihlinin kim olacağı
belirsizliğinin gerilimi ilk talihli hariç artık tüm sınıfın üzerindedir ilk
örneğimizde, romanda ise her an tetikte olmalısın sen, çekilen topun yeniden
torbaya atılması durumu geçerlidir senin için, bir sonraki sayfada yine sen
çıkabilirsin Okur olarak. Yani işin içine “sevgili okur” girince biraz
çekinmeye başlıyor insan.
Yarıda kesilmiş
romanların arasında
Çekindiğimiz kadar var. Başladığımız romanlar yarıda
kesiliyor. Tam bir romana giriyoruz derken başka bir romanda buluyoruz
kendimizi. Romanın kendisi olan Erkek Okur’la Kadın Okur yarım kalan romanların
peşinden sürüklenirken, biz de romana giriyoruz. Bazen hiç alınmıyoruz; yazar
Erkek Okur’a seslenirken bizim için o an üçüncü tekil kişi olan, romanın
içindeki Erkek Okur’la etkileşim içinde olduğunu düşünüyoruz, bazen de onunla
özdeşleşip romanın kendisi biz oluyoruz [sen ve ben]: Otobüsteyim okuyorum. Romanın
en can alıcı yerindeyim; belki Sarp Bir
Yamaçtan Sarkarken’in son bölümündeyim, belki de Gölgenin Yoğunlaştırdığı Aşağıya Bakarak’ın en gerilimli yerindeyim
bilemiyorum ve hevesle devam ediyorum. Romanın sürükleyiciliği zaman ve mekânı
unutturmuş. Bir an için kafamı kaldırıyorum, şans! İleride ineceğim durak.
Yarıda kesmek zorunda kalıyorum. Ama işte o an romanın içindeyim. O talihsiz,
romanı yarıda kesilen Erkek Okur bu kez benim [ben] ya da -ve belki de- en
heyecanlı yerinde gelen arkadaşlarının okumanı engellediği ve gitmek bilmediği
sensin, ayrıca Erkek Okur olmak zorunda da değilsin [sen]. Hikâyenin peşinden
koşuyorum, tek düşüncem bir yer bulup devamını okumak. Sonunda başlıyorum
tekrar ve yarıda bıraktığım roman yine kesiliyor [ben], bu kez romandaki Erkek
Okur’un maceraları başlıyor.
Kitabı okurken, romandaki okuyucuların (Erkek Okur ve Kadın
Okur) okuma eylemine dair görüşlerini almak ve eğer sen de fena bir okuyucu
değilsen bu görüşlerle etkileşime geçmek ve işte bu iç içe geçmeler, sende bir
hoşnutluk yaratıyor. Böylece geçen on ayrı roman ve bu romanları içinde
barındıran romanın ardından, bu birbirini ve seni çevreleyen kurgunun
mutluluğuyla bitiriyorsun romanı. Sıkılmadığın olmadı mı oldu. Tam içine
giremeden biten romanlar olmadı mı oldu. Ama ilerledikçe, kurgunun kendisi, romanların
içindeki incelikler ve geçişler bu şekilde bırakmanı sağladı sonunda elinden [sen].
Mutlu sonla bitirip
yazarken saçmaladığında
Italo Calvino bir yazar olarak okuyucularıyla iletişim
kurarken, bir okur olarak da kendi kitabıyla iletişime geçiyor. Yazarlıkla,
okurluğu iç içe geçiriyor. Sanki yazma eylemiyle dalga geçiyor. Alışkın
olduğumuz “bir konu üzerinde akıp giden bir roman”ın rotasını tamamen
değiştiriyor; akıp giden farklı romanların bir romanla birbirine bağlandığı ve
romanın içindeki okurlarla sen yani ben gerçek okuru da içine alan farklı bir
roman yaratıyor. Ben bu farklı romanı çok beğendim. Eminim sen de beğendin. [sen
ve ben]
Gece yarısı olmuş
demektir
Bu değerlendirmemi bir Okur’un [ben], diğer bir Okur’a [sen]
ithafen yazdığı bir yazı olarak düşündüğümden böyle acayip yazıyorum. Ya da
gecenin bir yarısı can sıkıntısıyla bunları yazarken canım geyik yapmak istedi
biraz; [sen], [ben] falan. İşte bu kadar. 25.03.2013 – 05:20
Bu da kitaba ithafen: Öylece başladığın bir kitabın akşamında yarıda
kesilmiş romanların arasında mutlu sonla bitirip yazarken saçmaladığında gece
yarısı olmuş demektir.