Tür: Bilim
Yayına Hazırlayan: Murat Gülsaçan
Çeviri: Rahmi Öğdül
Sayfa Sayısı: 320
Yayınevi: versus
Burada bir itiraf: “Yeraltından Notlar”a dair karalarken
“görünenin insanları tatmin etmesi” üzerine veryansın etmiştim. Kendi kazdığım
kuyuya düştüğümün farkındayım! Daha önce evrimin nasıl işlediğine –tüm
detaylarıyla bilmesem bile- dair şüphe duymamıştım, dolayısıyla “görünen” beni
gerçekten tatmin etmişti. Tabii orada kastettiğim örneğin evrim gibi bir gerçek
ortada çok net bir şekilde dururken, bu gerçeğe ulaşma imkânına sahip
insanların yine de var olan “geleneksel” basmakalıp görüşlerine dair şüphe
duymaması ya da şüphe duysa da bunun üzerine gitmekten korkması üzerineydi. Dolayısıyla
ana eğilimler üzerine bir genelleme yapmaya çalışmıştım, lakin kıvırmaya da
lüzum yok; yaptığım genellemenin bir ana eğilim içerisindeki teknik başlıklar
ya da meşakkatli meseleler için de geçerli olduğunu ve bu konuda yanıldığımı
söylemeliyim. Şimdi rahatladım devam ediyorum.
Evrimin basitten karmaşığa doğru bir ilerleme şeklinde
tanımlanan genel görüşü (ben de bu şekilde bir “ilerleme” olarak düşünüyordum)
tam anlamıyla bir bozguna uğratıyor yazar. Bunu öncelikle kitabın başarılı
kurgusu ile gerçekleştiriyor. İlk başta ukala gelen üslup ise yerini ilerleyen
bölümlerdeki muazzam anlatım sayesinde saygıya bırakıyor. Dört bölümden oluşan
kitapta yazar, ilk bölümde hedefe “şeyleri” insan merkezli yorumlama dürtümüzü
yerleştiriyor. Bir zamanlar dünyanın evrenin merkezi olduğunu ve diğer
gezegenlerin dünyanın etrafında döndüğünü reddedilemez bir gerçek olarak
algılamamız gibi, bu konuda da benzer bir yaklaşım içerisinde olduğumuzu
gösteriyor.
Dünyanın evrenin merkezi olduğu görüşünü basitçe bir gözlem
üzerine yapılmış masum bir değerlendirme olarak ele alamayız bence, belki ilk
başta öyle olabilir ancak bu görüş dinselliğin de eklenmesiyle aksi iddia
edilemeyen bir dogma haline getirildi. Burada insan merkezli yaklaşımın, her
şeyin insanlar için yaratıldığı (ve bilimi de sarmalayan; o dönem bilim ve din
iç içe) genel yaklaşımına yedirilmişti, dolayısıyla bu görüşü yıkmak aynı
zamanda insan merkezli görüşü de yıkmak anlamına geliyordu. Tabii kısmen. Hala
bu yaklaşımdan çeşitli nedenlerle kurtulamadığımızı gösteriyor bu bölümde yazar,
evrimi kabul etmiş insanlarda bile! Örnek olarak şimdiye kadar evrimi anlatmak
için kullanılan resimlerde hep “aşağıdan”, basitlikten başlayıp ara aşamaları
mümkün olduğu kadar çabuk geçip sonuçta ve en ileride insana ulaşılmasını
gösteriyor.
Yazar bu soruyla devam ediyor: Evrim basitten karmaşığa
doğru bir ilerleme midir? “…Bu çarpıtma
bir safsataya dayanıyor: evrimin belirleyici ve temel bir sonuca doğru
ilerleyen temel bir eğilim ya da itme kuvveti içerdiğine yaşam tarihinin tüm
diğerlerinin üzerinde ve onu özetleyen bir özelliği olduğuna dair bir safsata.”
Diye yanıtlıyor. İnsan evrim çalılığında sadece küçük bir dal ve son dilimde
büyümüş bir daldır diyor. Darwin’in devriminin bu insan merkezli görüşle
sekteye uğratıldığını ve ancak bundan kurtulmakla tamamlanabileceğini söylüyor.
“…Darwin’in devrimi; ancak küstahlığımızı
kesin olarak başımızdan attığımız ve yaşamın tahmin edilemez yönsüzlüğünü
evrimin açık içerimleri olarak kabul ettiğimizde tamamlanacaktır.” Ve devam
ediyor: “Şayet tohumdan itibaren yeniden
yetiştirilmesi mümkün olsa aynı dal grubunu asla üretmeyecek muazzam bir yaşam
ağacında, Homo Sapiens’in daha dün ortaya çıkmış minik bir filiz olduğunu kabul
ettiğimiz taktirde, yani Darwinci topolojiyi ciddiyetle ele alırsak bu devrim
tamamlanacaktır.” Bu görüş insan aklını küçümseyen ya da küçülten bir durum
değildir kanımca. Birincisi bu durum bizden bağımsız olarak gerçektir. İkincisi
ise bu gerçeği kabul etmemek aslında insan aklını küçültmek ve sınırlamak
anlamına gelir.
İkinci bölüm bu ilk bölümde ifade edilen genel yaklaşımı
çürütmeye yönelik bir hazırlık bölümü niteliğinde. Bu bölümde iki örnek
üzerinden, genel bir sistemde ya da bir varyasyonda uç örneklere odaklanarak
sistemin bütününe dair çıkarımlar yapma hastalığına değiniyor. Bu kısa bölüm
“evrim neden bir ilerleme olarak tanımlanamaz”ın ispatlanacağı diğer iki bölüm
için ön örnekler şeklinde düşünülebilir.
Üçüncü bölümde yazar argümanının bamtelini başka bir örnek
üzerinden (zamanla beysboldaki 0,400 ortalama sopa sallama becerisindeki
azalma) veriyor ve olayı kavratıyor. Diğer bölümde ise bu yaklaşımla anlatmak
istediğini toparlıyor ve sonuca varıyor. Üçüncü bölüm kitapta en keyif aldığım
ve şaşırdığım kısım oldu, bu uzun bölümde yazar meseleyi tüm yönleriyle ele
alıyor ve istatistik yardımıyla kanıtlayarak olaya noktayı koyuyor. Dolayısıyla
ilk bölümde haksız bile olabileceği tespitlerini boşluğa yer bırakmayacak
şekilde ikna etmenin de ötesinde bilimsel olarak ispat ediyor. Yapılan yanlışın
varyasyonun ele alınışında olduğunu adım adım gösteriyor.
Son bölümde ilginç bir ayrıntıya da yer veriyor yazar;
aslında “evrim” olarak tanımladığımız ve kullandığımız sözcüğü Darwin’in
benimsemediğini, ilk başta tepki gösterdiğini belirtiyor. Türlerin Kökeni’nin
ilk baskısında evrim sözcüğü yer almıyor ve bunun yerine “değişikliklerle
türeyiş”i kullanıyor Darwin. Herbert Spencer İngilizce konuşma dilinde ilerleme
anlamına gelen “evrim”i kullanıyor, bu tanımlamanın rağbet görmesiyle Darwin de
kabul etmek durumunda kalıyor. Darwin kuramında tahmin edilebilir bir
değişimden bahsetmediği ve dolayısıyla bir ilerleme anlatmaya çalışmadığı için
ilk başta tepki gösterdiği bu sözcüğe, Türlerin Kökeni’nin son bölümünde açık
kapı bırakıyor:
“Doğal seçilim sadece her varlığın yararı lehine ve bu yarar
sayesinde iş görür, doğuştan gelen bedensel ve zihinsel yeteneklerin hepsi
mükemmelliğe doğru ilerlemeye eğilim gösterecektir.”
Yazar soruyor; Doğal seçilimin eski bir ilerleme dogmasını
yıktığını şevkle ilan ettikten sonra Darwin, nasıl oldu da böyle bir cümle
yazabildi?
“Darwin’in görüşlerin
çözümü mümkün olmayan tutarsızlıklar taşıdığına inanıyorum. Entelektüel radikal
olan Darwin, kendi kuramının neleri gerektirdiğini ve neler içerdiğini
biliyordu; ne var ki sosyal muhafazakâr olan Darwin, böylesine bağlılık
hissettiği ve içinde rahat şekilde yaşadığı (tarihin kilit bir anında) bir
kültürün belirleyici ilkesini yıkamazdı” diye yanıtlıyor ardından yazar.
Son olarak bu meseleye dair şöyle ekliyor ve bitiriyor: “Darwin’in psikolojisinin derinliklerini kavradığımı iddia etmiyorum.
Ama ilerleme üzerine bu yeterince ikna edici olmayan ve zorlama argümanın,
kişiliğinin iki farklı veçhesi arasındaki, entelektüel radikalizmi ve kültürel muhafazakârlığı
arasındaki çatışmadan kaynaklandığını hissediyorum. Sevdiği ve kendisini
ödüllendirmiş olan toplum, ilerlemeyi kendi düsturu ve tanımı olarak saygın bir
yere yerleştirmişti.”
Son kısmın, önceki çok başarılı bölüm ile birlikte temel
yaklaşımın kavratılarak, bir toparlama bölümüne dönüştüğünü belirtmiştim. Yazar
bazı soruları yineliyor ve onlara yanıtlar üretiyor bu bölümde: “Yaklaşık 3,5 milyar yaşındaki kayalardan
elde edilen yaşama dair ilk fosil kayıt, sadece jeolojik kayıt halinde
korunabilen en basit formlar olan bakterilerden oluşmakta. Oysa artık meşe
ağaçlarına, peygamberdevelerine, suaygırlarına ve insanlara sahibiz. Peki,
böylesi bir tarihin ilerleme sergilediği nasıl inkâr edilebilir ki?”
“Ama ne yazık ki her
büyük kesinlik ardından kuşkuyu doğurur. …kafa karışıklığını gidermek için tüm
meseleyi esaslı bir şekilde yeniden kavramlaştırmamız gerekiyor. …Bunu da 0,400
ortalama paradoksunun çözümüne ulaştığımız yöntemle, bu kitabın konusunu
oluşturan aynı yöntemle yapabiliriz: bir değişimin tarihine, bir yere hareket
eden bir ‘şey’den ziyade tüm bir sistemdeki (Yaşamın Tüm çeşitliliğinde)
varyasyon artışı ya da küçülmesi olarak bakmak”
“Yaşamın sonsuz
çeşitlenmesinde içinden ‘ortalama karmaşıklık’ veya ‘en karmaşık yaratık’ gibi
temel bir ölçüyü çekip çıkarıyoruz ve ardından bu varlığın zaman içerisindeki
varsayılan artışını izliyoruz. Bu artış eğilimini ‘ilerleme’ olarak etiketliyor
ve böylesi bir ilerlemenin tüm evrimsel sürecin belirleyici itme kuvveti olması
görüşüne takılıp kalıyoruz.”
Okurken bir sürü not aldığım bu kitabın alıntısı da bol
oldu. Çok uzattık, son övgüleri de yapıp bitiriyorum. Açıkçası iyi ki okumuşum
kategorisine yerleştirdiğim bu kitabı konuyla ilgilenenlerin mutlaka okuması
gerektiğini düşünüyorum. Bir de istatistik okuyanlara tavsiyemdir, yardımcı
ders kitabı niteliğinde gerçekten. Çok beğendim, bu kadar.