5 Şubat 2013 Salı

YERALTINDAN NOTLAR - FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ





Tür: Roman
Çevirmen: Nihal Yalaza Taluy
Sayfa Sayısı: 140



“Kabadayılıkta ayak direyenler sadece eşekler ve eşek soylulardır; ama onlarınki de duvarın önüne kadardır.” Kitaptan bir nükte; bana ilk yaptığı çağrışımla Tayyip sultanın kulaklarını çınlattım, paylaşmak istedim.

Yeraltına inmeyeli ne kadar zaman oldu? Hiç inmeyeniniz var mı? Orada yaşayanları ise geçiyorum; zira kendilerinin hayatla bağları yoktur, siliktirler; kimse görmez onları ve görmeye de değmez, kale alınmazlar ve kale alınmak da istemezler. Aslında isterler hatta kendi dünyalarının kahramanları da onlardır ancak kale alınacakları zaman bile kendiliğinden kaçarlar yine kendi dünyalarına; “yeraltına”.

İşte “Yeraltından Notlar” da aşağı yukarı böyle bir karakter ile karşılaşıyoruz. Kendisiyle doruk noktalarda hesaplaşan bir adam; toplumla temasında her attığı adımı sorgulayan, ölesiye pişman olan (hemen hemen her zaman) ya da bir davranışından hoşnut olan (pek nadir olsa da). Öyle ki bir dönem hayattaki tek gayesi, sokakta her sabah karşılaştığı ve yan yana geçerlerken çarpışmamak için her seferinde kendisinin omzunu kaçırmak durumunda kaldığı beyefendiyi alt etmektir. Yaklaşık bir ay boyunca ertesi gün yaşayacağı sahneyi zihninde yaşar; omzunu çekmeyecek bu kez onu alt edecektir. Fakat her seferinde kaybeden o olur. Adam ve sokaktaki hiç kimse onun farkında değildir. İnsanlarla hesaplaşmaları böyledir; biriyle bakışırken gözlerini ilk kaçırmamak onun için en önemli mücadeledir kimi zaman; bunun için aylarca uyku uyuyamaz mesela.

Bir yandan diğer insanları ve hayatlarını küçümser diğer yandan ise onları delicesine kıskanır ve kendi küçüklüğünü düşünür.  Onları küçümser: “Bütün samimi insanlar ve işinde gücünde olanlar ahmak, dar kafalı oldukları için faal kimselerdir. Nasıl açıklamalı? Bakın şöyle: Bu çeşit insanlar, akılları kıt olduğu için herhangi bir konuda ana sebepleri araştırmadan hemen el altındaki ikinci derece sebeplere bağlanıverir ve doğru hareket ettiklerinden emin oldukları için de rahatlarlar; en önemlisi de budur zaten.” Kendisi ise bir aydındır. Bu toplama katlanamaz, onun için fare görünümündedirler. Diğer taraftan sürekli kaybeden, devamlı ezilen ise kendisidir. Her karşılaşmalarından sonra huzurlu olduğu yere döner; “yeraltına”. Yeni bir mücadele kurgular dünyasında, üstünlüğünü gösterme, ezikliğini bertaraf etme hayalleri kurar. Fakat hep yenilen odur ve asıl önemlisi yenileceğini de bilir bir yandan. Ancak yeraltındaki yaşamı sadece dış dünyaya kendini ispat etme üzerine kurulu değildir, yani sadece bir kaçış yeri değildir yeraltı. Zihninde kurduğu bir dünyayla aylarca orada yaşayabilir, âşık olur ve aşkını yaşar o dünyada. Fakat sosyalleşme ihtiyacı da hisseder ve bunun farkındadır da. İnsanın çevresine, dostlarına ve hatta kendisine bile söyleyemeyeceği şeyler vardır der. İnsan asıl kendisine yalan söyler, gerçekleri değiştirerek inanır ve kabullenir. İşte o kendini kandırmayı da beceremez. Dener fakat bir yandan beceremeyeceğini bilir.  

Anlayacağınız işler biraz karışık, ama adam yeraltında yaşıyor ya ne olacaktı! Fakat tüm bu karmakarışıklık yığınında kahramanımız kendi felsefesini oluşturmayı da becermiştir: “Nihayet şuna geliyoruz baylar: En iyisi hiçbir şey yapmamak! Bilinçli tembellik hepsinden iyi! Onun için yaşasın yeraltı!”
Şimdi gelelim baştaki iki soruya ve aslında yeraltına dair notlara. Yukarıda bir alıntıya yer vermiştim; kahramanımızın faal insanların ahmaklığına dair yaptığı değerlendirmeden bahsediyorum. Yeraltı bir sosyal hayat sıfır. Adam haklı. Benim de böyle düşündüğüm çokça olmuştur. Düşünemeden o şekilde ilerlediğim de çokça olmuştur! Kahramanımız sözlerini en sonunda felsefesine bağlıyor ve dolayısıyla değerlendirmelerini daha ileriye götürüyor; örneğin insan yol açıp ilerlemeye bayılır dolayısıyla o insan için gittiği yolun ne olduğunun bir önemi yoktur ya da insan bir gayeye ulaşma çabasını sever, gayeye ulaşmayı ise gerçekte istemez, o uğraş onu mutlu eder der. O kadar da ciddiye alacak halimiz yok. Adam deli. Ya da işte “bilinçli” deli.

Fakat faal insanların koşuşturmasındaki şuursuzluğa ben de işaret etmeden geçemeyeceğim. Öyle ya faal insanların faaliyetleri çoğu zaman bir “koşuşturma” diye tariflenir ve bu koşuşturma arasında öylece yaşar ve gider insanlar; sorular ortadan kalkar, kendince açtığı yoldan ilerler ve zaman içerisinde duramaz, düşünemez hale gelir. Düşünür elbet, yalnız kendi hayatının akışı içinde ve ona yönelik. Bazen bu koşuşturmada adımları biraz yavaşlatmak ve soluk almak gereklidir bana göre. Yani biraz yeraltı iyidir! 

Katıldığım bir diğer nokta ise görünenin ardına bakma ihtiyacı duymayan, görünenin doğruluğundan şüphe duymayarak mutlu mesut o yolda ilerleyenlere ilişkin. Birçok alana dair çağrışımlar yapan bir değerlendirme, ayrıntılı girmeyeceğim ancak ben de insanların “şeyleri” neden merak etmediklerini hep merak etmişimdir. Görünen -ya da görmek istedikleri daha doğru olacak- gerçekten onları tatmin etmekte ve sorgulamaya gerek duymamakta mıdırlar? Yoksa uzun zamandır gelen alışkanlıklar ve kabullenmeler sonucu “kapalı kutularının” açılmasından mı korkmaktadırlar? Çoğunlukla ikincisi olduğunu sanıyorum ve aslında öyle olmasını umuyorum, zira ilk seçeneğe giren yığınla insan olduğunu düşünmek istemiyorum. İnsan aklına duyduğum saygıdan ötürü. Yeraltı iki sosyal hayat sıfır. Yeraltı sorgulatır. Kaçamazsın, yapacak bir şeyin yok çünkü yaşayıp gidemezsin öylece, mecbur düşüneceksin. O yüzden yeraltı yine iyidir!

Ve geldik sonuç yerine, hemen söyleyeyim “yeraltından notlar” okuduğuma memnun olduğum kitaplardan. Her şeyden öte okurken yaptığı çağrışımlar bile okunması için yeterli, bir de üzerine kendi düşüncelerinizi ekler bizim vatandaşla benim gibi tartışmaya girerseniz tadından yenmez. Yeraltına girme konusunda ise ciddiydim ve attığı iki golü belirterek de ciddiyetimi gösterdim sanıyorum. Yalnız fazla kalayım da demeyin! Belki hep gece yarıları uğraştığımdan, tam bilemiyorum, nedense uzun bir okumanın ardından gelen yazma sürecini bitirirken zırvalama ihtiyacı hissediyorum her seferinde. “Bilinçli” zırvalama. Peki, bitti… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder