25 Mart 2013 Pazartesi

BİR KIŞ GECESİ EĞER BİR YOLCU - ITALO CALVINO




Tür: Roman
Çevirmen: Eren Yücesan Cendey
Sayfa Sayısı: 249
Öylece başladığın bir kitabın akşamında


Sadece arkasını okuyarak pek önemsemeden aldığın romanlardan bir tanesi; öylece başlıyorsun okumaya.


“Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin. Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içerisinde yok oluversin.”

Cezbedici giriş aklındaki soru işaretlerini ortadan kaldırıp romana odaklanmanı sağlıyor.

“En rahat edeceğin konumu al: otur, uzan, kıvrıl, yat. Koltukta, divanda, sandalyede, şezlongda, pufta. Bir hamağın varsa, hamakta. Ve elbette yatakta ya da yorganın altında.”

İyice girdin romana. Duruşunu düzelttin, daha rahat olup olmadığını birkaç kez kontrol ettin. Derken elindeki kitabı bir kitapçıdan çetrefilli yolları aşarak alan romandaki okuyucuyla özdeşleştiğini fark ettin. Sonuçta ilk sayfayı birlikte çevirdiniz ve roman bir tren istasyonunda başladı [sen].

İşte bu noktada bir miktar içim sıkılmaya başladı. Oldum olası bu etkileşimli anlatımlardan gerilmişimdir [ben]. Tıpkı ders anlatan hocanın hiç kimsenin beklemediği bir anda parmağıyla aniden işaret ederek “evladım sen söyle” demesinin ardından, o parmağın gösterdiği yöndeki sıranın yakın çevresindeki tüm öğrencilerin “ben mi” gerilimini yaşaması gibi romanın içindeki okurla sen, yani ben gerçek okurun kesişmesi bir gerilim kaynağıdır [sen ve ben]. Ayrıca bu ilk şokun ardından ikinci talihlinin kim olacağı belirsizliğinin gerilimi ilk talihli hariç artık tüm sınıfın üzerindedir ilk örneğimizde, romanda ise her an tetikte olmalısın sen, çekilen topun yeniden torbaya atılması durumu geçerlidir senin için, bir sonraki sayfada yine sen çıkabilirsin Okur olarak. Yani işin içine “sevgili okur” girince biraz çekinmeye başlıyor insan.

Yarıda kesilmiş romanların arasında

Çekindiğimiz kadar var. Başladığımız romanlar yarıda kesiliyor. Tam bir romana giriyoruz derken başka bir romanda buluyoruz kendimizi. Romanın kendisi olan Erkek Okur’la Kadın Okur yarım kalan romanların peşinden sürüklenirken, biz de romana giriyoruz. Bazen hiç alınmıyoruz; yazar Erkek Okur’a seslenirken bizim için o an üçüncü tekil kişi olan, romanın içindeki Erkek Okur’la etkileşim içinde olduğunu düşünüyoruz, bazen de onunla özdeşleşip romanın kendisi biz oluyoruz [sen ve ben]: Otobüsteyim okuyorum. Romanın en can alıcı yerindeyim; belki Sarp Bir Yamaçtan Sarkarken’in son bölümündeyim, belki de Gölgenin Yoğunlaştırdığı Aşağıya Bakarak’ın en gerilimli yerindeyim bilemiyorum ve hevesle devam ediyorum. Romanın sürükleyiciliği zaman ve mekânı unutturmuş. Bir an için kafamı kaldırıyorum, şans! İleride ineceğim durak. Yarıda kesmek zorunda kalıyorum. Ama işte o an romanın içindeyim. O talihsiz, romanı yarıda kesilen Erkek Okur bu kez benim [ben] ya da -ve belki de- en heyecanlı yerinde gelen arkadaşlarının okumanı engellediği ve gitmek bilmediği sensin, ayrıca Erkek Okur olmak zorunda da değilsin [sen]. Hikâyenin peşinden koşuyorum, tek düşüncem bir yer bulup devamını okumak. Sonunda başlıyorum tekrar ve yarıda bıraktığım roman yine kesiliyor [ben], bu kez romandaki Erkek Okur’un maceraları başlıyor.

Kitabı okurken, romandaki okuyucuların (Erkek Okur ve Kadın Okur) okuma eylemine dair görüşlerini almak ve eğer sen de fena bir okuyucu değilsen bu görüşlerle etkileşime geçmek ve işte bu iç içe geçmeler, sende bir hoşnutluk yaratıyor. Böylece geçen on ayrı roman ve bu romanları içinde barındıran romanın ardından, bu birbirini ve seni çevreleyen kurgunun mutluluğuyla bitiriyorsun romanı. Sıkılmadığın olmadı mı oldu. Tam içine giremeden biten romanlar olmadı mı oldu. Ama ilerledikçe, kurgunun kendisi, romanların içindeki incelikler ve geçişler bu şekilde bırakmanı sağladı sonunda elinden [sen].

Mutlu sonla bitirip yazarken saçmaladığında

Italo Calvino bir yazar olarak okuyucularıyla iletişim kurarken, bir okur olarak da kendi kitabıyla iletişime geçiyor. Yazarlıkla, okurluğu iç içe geçiriyor. Sanki yazma eylemiyle dalga geçiyor. Alışkın olduğumuz “bir konu üzerinde akıp giden bir roman”ın rotasını tamamen değiştiriyor; akıp giden farklı romanların bir romanla birbirine bağlandığı ve romanın içindeki okurlarla sen yani ben gerçek okuru da içine alan farklı bir roman yaratıyor. Ben bu farklı romanı çok beğendim. Eminim sen de beğendin. [sen ve ben]  

Gece yarısı olmuş demektir

Bu değerlendirmemi bir Okur’un [ben], diğer bir Okur’a [sen] ithafen yazdığı bir yazı olarak düşündüğümden böyle acayip yazıyorum. Ya da gecenin bir yarısı can sıkıntısıyla bunları yazarken canım geyik yapmak istedi biraz; [sen], [ben] falan. İşte bu kadar. 25.03.2013 – 05:20

Bu da kitaba ithafen: Öylece başladığın bir kitabın akşamında yarıda kesilmiş romanların arasında mutlu sonla bitirip yazarken saçmaladığında gece yarısı olmuş demektir.




      


  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder